Hurda (Junk) DNA İddiası Çöktü

Paylaşım

 “Hurda DNA” nitelemesi, evrimcilerin 1990″lı yıllarda ideolojik bir heyecanla ürettikleri, ancak sonraki bilimsel bulgular karşısında terk etmek zorunda kaldıkları bir kavramdır. “Hurda DNA” kavramı 5-6 yıl öncesine dek, bilim adamlarının fonksiyonlarını bilmedikleri büyük DNA yığınlarına verdikleri isimdi. Gen olarak tanımlayamadıkları bu çok uzun dizilimlere o an için “junk DNA” (hurda/çöp/ boş DNA) diyorlardı. DNA”nın kendilerince işe yaramaz olan bu dev kısımları evrim için delil olarak öne sürüldü. İddialarına göre Hurda DNA, evrim süresince biriken, ancak artık kullanılmayan DNA kısımlarıydı.

Oysa, bu iddia hiç bir bilimsel bulguya dayanmıyordu; yalnızca evrimcilerin kulağına hoş gelen temelsiz bir spekülasyondan ibaretti. Bu yanlışı literatüre kolayca yerleştirebilmelerinin sebebi ise, o günlerde DNA hakkında çok az şey bilinmesi ve Hurda DNA denen kısımların işlevinin henüz keşfedilmemiş olmasıydı.

Oysa İnsan Genomu Projesi ve diğer genetik çalışmalarla birlikte, bu kısımların fonksiyonları birer birer keşfedilmeye, ortaya konmaya başlandı. Anlaşıldı ki, hurda olan şey DNA değil, evrimcilerin Hurda Dna yakıştırmasıydı. Amerikan Science dergisinde evrimci Evan Eichler, şu itirafta bulundu: Hurda DNA deyimi bizim bilgisizliğimizin yansımasından başka birşey değil. 1

Evrimcilerin Hurda Dna kavramı, protein kodlamayan DNA kısımları için uydurulmuş bir kavramdır. Bu kavramın çöküşünü incelemeye, kodlamayan DNA kategorilerini tanımakla başlayabiliriz.

Kodlamayan DNA, bazen genler arasına sıkıştırılmış vaziyette bulunur ve bunlara “intron” adı verilir. Bir diğer kısım kodlamayan DNA, aynı nükleotid dizisinin art arda sıralanmasıyla oluşmuş daha uzun zincirler meydana getirir. Bunlara “tekrarlı (repetitive) DNA” ismi verilir. Eğer kodlamayan DNA üzerindeki nükleotidler, tekrarlayan diziler yerine, genlerdeki karmaşık dizilimi andıracak şekilde sıralanmışlarsa, bu defa “sahte gen” (pseudogene) olarak isimlendirilirler.

Hurda DNA kavramı her üç kategoride de, aşağıda kısaca özetlenen şekilde çürütülmüştür.

1. Hurda DNA kategorisine dahil edilen intronların hücre faaliyetlerinde hayati roller oynadığı ortaya çıktı.

Evrimcilerin uzun yıllar Hurda DNA zannettiği kodlamayan DNA türü, intronlardır. İntronların özelliği, fonksiyonel genlerin içine sıkıştırılmış olmalarıdır. İntronlar, protein üretimi ve işlevleri sırasında ayrıştırılarak elenirler.

Evrimciler, intronların ilk bakışta protein üretiminde rol oynamamasına aldanmış, bunları Hurda DNA kabul etmişlerdir. Oysa yapılan araştırmalar intronların çok önemli yaşamsal faaliyetlerde rol oynadığını ortaya çıkarmıştır. Günümüzde intronlar artık farklı DNA”lardan meydana gelen ve hücrenin yaşamı açısından hayati derecede önemli rol oynayan kompleks bir karışım olarak kabul edilmektedir. 2

Ünlü The New York Times gazetesinin bilim köşesinde yayınlanan bir yazı, intronlarla ilgili evrimci yanılgıları ortaya koyması açısından ilgi çekicidir. C. Claiborne Ray tarafından hazırlanan ve “DNA: Hurda mı, Değil mi?” başlığını taşıyan kısa yazıda, intronlar üzerinde yapılan araştırmaların sonucu şu cümlelerle özetlenmiştir:

“Yıllar boyu yapılan çalışmalar, intronların hurda olmadığını, bunların aslında genlerin çalışma şeklini etkilediklerini ortaya çıkardı. …intronlar, şüphesiz, aktif roller oynuyorlar.” 3

2. Bir “Sahte Gen”in Fonksiyonel Olduğu Ortaya Çıktı

Pseudogen, görünürde, mutasyona uğramış fonksiyonel genlerin işlevlerini kaybederek ortaya çıkardıkları DNA parçalarına evrimcilerce verilen isimdir. “Pseudo” kelimesi de İngilizcede “sahte, yanıltıcı” anlamında kullanılır. Pseudogenlerin evrimciler açısından özel bir önemi olduğu söylenebilir. Çünkü mutasyonların evrim meydana getireceği iddiasının geçersizliğini içten içe kabullenmiş, pseudogenlere bir tür göz boyama aracı olarak sarılmışlardır.

Kısaca hatırlayacak olursak, canlılar üzerinde yapılan sayısız deneyde, mutasyonların, etkili oldukları zaman canlılarda daima genetik bilgi kaybına neden oldukları görülmüştür. Bir saate yapılan rastgele çekiç darbelerinin saati geliştirmeyeceği gibi, mutasyonlar da organizmaları asla geliştirmemiş, bir diğer deyişle evrimleştirmemişlerdir. Evrim teorisi genetik bilgide artış gerektirdiği halde mutasyonlar hep genetik bilgiyi azaltır, tahrip ederler.

Teorilerine destek gösterebilecekleri bir mekanizmadan dahi yoksun olan evrimciler, pseudogenleri hayali evrim sürecinin “hayalet” mekanizmasının işlediğine kanıt gösterdiler. Evrimciler, protein kodlamayan bu DNA parçalarının sözde evrimin moleküler fosilleri olduğunu iddia ettiler. Bu iddianın tek dayanağı, bu genlerin herhangi bir fonksiyonunun bilinmeyişiydi.

Ta ki 2003 Mayısı”na kadar.

Pseudogenlerin fonksiyonel olduğunu gösteren bir çalışma, ünlü Nature dergisinin 1 Mayıs 2003 tarihli sayısında yayınlandı. Araştırmacılar, “İfade Edilmiş Bir Pseudogen, Homolog Kodlayan Geninin Mesajcı RNA Kararlılığını Düzenliyor” (An expressed pseudogene regulates the messenger-RNA stability of its homologous coding gene) başlıklı yazılarında, bir deneye hazırlanan farelerde gözlemledikleri bir durumu haber veriyorlardı4. Buna göre bir dizi farenin, Makorin1-p1 ismi verilen pseudogenlerinin, genetik olarak değiştirilmesi sonucu farelerde ölümcül mutasyonlar meydana gelmişti. Farelerin böbrek ve kemiklerinin anormal şekilde geliştiği gözlemlenmişti.

Pseudogendeki dizilimde meydana gelen bir değişimin farenin organlarını etkilemesinin açıklaması basitti: Bu pseudogen işlevsiz değil, gerekliydi.

Nature dergisinde bu araştırmayı yorumlayan bir makalede bu çalışmanın, evrimin “moleküler fosilleri” gözüyle bakılan pseudogenler hakkındaki yaygın görüşlere meydan okuduğu yazılıyordu 5. Böylece bir evrim efsanesi daha çökmüş oldu.

3. Tekrarlı DNA kesimlerinin işlevselliği ortaya çıktı ve Hurda Dna kavramının “cenaze ilanı” yayınlandı

Science dergisinin 23 Mayıs 2003 tarihli sayısında yayınlanan bir araştırma, tekrarlı DNA ile bir işlev ortaya çıkardı. Pensylvannia Eyalet Üniversitesi”nden Wojciech Makalowski tarafından kaleme alınan yazı, evrimci varsayımların çöküşünü belgeler nitelikteydi: “Not Junk After All” (Artık Hurda Değil).

Makalowski durumu şöyle özetliyordu:

“Özellikle tekrarlayan elemanlarla ilgili olan Hurda DNA görüşü 1990″lı yıllarda değişmeye başladı… Şimdilerde giderek daha fazla sayıda biyolog tekrarlayan elemanlara genomik hazine olarak bakıyor. Bu rapor gösteriyor ki tekrarlayan elemanlar “Hurda DNA değil”, ökaryotik genomların önemli, birleştirici bileşenleri. O halde tekrarlayan DNA “Hurda DNA” olarak isimlendirilmemeli”6

4. “Hurda DNA” iddiasına bir darbe de matematikten

Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan bir matematiksel analiz çalışması, evrimcilerce Hurda DNA olarak nitelenen dizilimlerin özel bir amacı olduğuna işaret eden “motif”ler ortaya çıkardı. BBC bilim yazarı Paul Rincon”un söz konusu çalışma hakkında derlediği bilgiler özetle şu şekilde (Salvage prospect for “junk” DNA, BBC.co.uk, 26 Nisan 2006):

ABD”deki John Hopkins Üniversitesi Tıp Okulu”ndaki McKusick-Nathans Genetik Tıp Enstitüsü”nden Dr Andrew McCallion, katkıda bulunmadığı bu çalışmanın sonuçlarına göre “Şimdi anlıyoruz ki, çok daha fazla komplekslik söz konusu” yorumunu yaptı. IBM Bilgisayar şirketi bünyesindeki Thomas J. Watson Araştırma Merkezi”nden Isidore Rigoutsos ve arkadaşları, genomdaki motifleri ortaya çıkarmak için matematiksel bir yöntem kullandılar.

Bilim adamları, protein üretimine katkıda bulunmadığı için kodlamayan DNA olarak isimlendirilen nükleotid dizilimlerinde, kendilerini tekrarlayan parçalar ya da motifler aradılar. Bunun sonucunda ortaya milyonlarca motif çıktı. Bunlardan 128.000 kadarı aynı zamanda kodlayan DNA”da da rastlanılan motiflerdendi. Bu, kodlayan ve kodlamayan DNA”lar arasında bir ilişkinin varlığına işaret eden bir ipucu olabilirdi.

Dr Rigoutsos, “Bu bölgeler, bizim daha önceden bilmediğimiz yapıları içeriyor olabilir” yorumunu yapıyor ve sözlerine hücredeki kompleksliği vurgulayarak devam ediyordu: “Eğer gerçekten bunlardan [motiflerden] birisi bir tür süreçte gerçekten etkinse, o zaman hücrede gerçekte gerçekleşen düzenleme, bizim son on yılda gördüğümüz herhangi birşeyin çok ilerisindedir”.

Peki evrimcilerin hurda DNA kavramını bu çalışma ışığında nasıl yorumlamak gerekiyor?

Aslında bu kavrama BBC metninde yer verilmesi dahi yanlıştır. Çünkü kodlamayan DNA”ya ait parçalar üzerinde özellikle son on yılda yoğunlaştırılan araştırmalar, bu bölgelerle ilgili daha önce bilinmedik fonksiyonları ortaya çıkarmıştır. Konunun uzmanları, söz konusu çalışmalar hakkında yayınladıkları yorumlarında bilim adamlarını bu fonksiyonları bilmeye ve bu bölgeler için “hurda DNA” kavramını kullanmaya son vermeye davet etmişlerdir.

Örneğin Science dergisinin 23 Mayıs 2003 tarihli sayısında da böyle bir araştırma yayınlanmış, Pensylvannia Eyalet Üniversitesi”nden Wojciech Makalowski, derginin aynı sayısında yayınlanan yorum yazısına “Not Junk After All” (Artık Hurda Değil) başlığı atarak “hurda DNA” kavramının çöküşünü ilan etmiştir:

“Özellikle tekrarlayan elemanlarla ilgili olan Hurda DNA görüşü 1990″lı yıllarda değişmeye başladı…

Şimdilerde giderek daha fazla sayıda biyolog tekrarlayan elemanlara genomik hazine olarak bakıyor. Bu rapor gösteriyor ki tekrarlayan elemanlar “Hurda DNA değil”, ökaryotik genomların önemli, birleştirici bileşenleri. O halde tekrarlayan DNA “Hurda DNA” olarak isimlendirilmemeli“. (Wojciech Makalowski, “Not Junk After All”, Science, Volume 300, sayı 5623, 23 Mayıs 2003)

Kısacası BBC haberinde bildirilen PNAS makalesi de, bilimsel bir kavram olarak çoktan çöpe atılmış olan Hurda DNA”ya son darbeyi oluşturmaktadır. BBC bilim yazarı kadrosuna kodlamayan DNA ile ilgili birçok fonksiyonu ortaya çıkaracak bilimsel bulgunun yolda olduğunu hatırlatıyor, bunları haber verirken evrimci saplantılarını bir an için terkedip “hurda DNA” terimini kullanmaktan kaçınmalarını diliyoruz. Böyle yaptıkları taktirde BBC bilim sayfasını da köhne evrimci izahların bağnaz savunucusu olmaktan çıkarıp çağdaş bilimin izlenebileceği güzel bir kaynağa dönüştürmeleri mümkün olabilecektir.

Sonuç:

Bazı yayınlarda zaman zaman Hurda DNA kavramı altında evrim propagandasınının sürdürüldüğü görülmektedir. Bu iddialar ancak söz konusu yayınlar adına bilgisizliğin yansımasının devam ettiğini göstermektedir. Bu biyoloji bilgisinden son derece uzak olan Bilim ve Teknik dergisi ise, hala Hurda DNA kavramından destek bulmaya çalışan evrimci yazılarla, ancak kendi kendini çürütmektedir. Bu yayınlar, eğer gerçekten bilimsel gelişmeleri aktarmayı hedefliyorlarsa, üzerlerine düşen görevin, Darwinist hurafelerin değil, biyoloji bilgisinin peşinden gitmek olduğunu bilmelidirler.

1. Service, R.F., Vogel, G, Science, 16 Şubat 2001
2. R. Nowak, “Mining Treasures from “junk DNA “, Science 263 (1994): 608
3. “DNA; Junk or Not”, The New York Times, 4 Mart 2003
4. Hirotsune, S., Yoshida, N., Chen, A., Garrett, L., Sugiyama, F., Takahashi, S., Yagami, K., Wynshaw-Boris, A., and Yoshiki, A. 2003. An expressed pseudogene regulates the messenger-RNA stability of its homologous coding gene. Nature 423: 91-96
5. Lee, J. T. 2003. Molecular biology: Complicity of gene and pseudogene [News and Views]/78 Emile Zuckerkandl, “Neutral and Nonneutral Mutations: The Creative Mix-Evolution of Complexity in Gene Interaction Systems,” Journal of Molecular Evolution 44 (1997): S2-S8.ature 423: 26-28
6. Wojciech Makalowski, “Not Junk After All”, Science, Volume 300, Number 5623, 23 Mayıs